Aklıma çocukken ana ve babamızla gittiğimiz taş değirmenler geldi.
Mahalle aralarında dahi atların çevirdiği bulgur ve dövmelik çeken yerler vardı.
Şimdi ne taş değirmenler kaldı nede atlı yerler kaldı.
Tarsus’ta tarihi değirmenler vardı.
O tarihler de Tarsus’a tek tük yabancı turistler gelirlerdi.
O taş değirmenleri gördüklerinde içeriye girer merakla o değirmenlerin çalışmasını inceleyen turistleri görürdük.
Bir çubuğun çekilmesiyle o değirmenlerin nasıl çalıştığını seyrederlerdi.
Şimdi o değirmenlerden eser kalmadı.
O lezzetli unlar kalmadı.
Şimdi fabrika unları var.
Pişen ekmeklerden dilimiz lezzet görmüyor.
Dağ köylerinde vardı.
Şehirde üç dört değirmen vardı.
Bunların hepsi yıkıldı.
Nasıl koruyamadık?
Tarih bize ne der diye düşünmedik.
Bir gün bu değirmenlere muhtaç oluruz aklımıza gelmedi bile.
En son yıkılan Şelale yolundaki değirmen oldu.
Yıktık ve yerine lokanta yaptık.
Birinin yerinde yeller esiyor.
Bey değirmenindeki yine aynı öyle.
Şelaleyi geçtikten sonra tarihi kanlı değirmen vardı.
Yok ettik.
Bazı köylerimizde vardı.
Belki bir kaçı duruyordur.
Tarsus’ta çok tarihi yerlere önem vermedik.
İyi kötü bir alanımız vardı.
Cumhuriyet alanı.
İlk önce bu alan Mezarlık idi.
Mezarlar taşında.
Burası Cumhuriyet alanı yapıldı.
Burası kazıldı.
Altından tarihi eser fışkırdı.
Alansız kalık.
Şimdi duydum.
Belediye Başkanı Şevket Can, Tarsus’u bir alana kavuşturacakmış.
Çok yerinde olur.
Bekleyip görelim.
Alan ne imiş?
Kıymeti nasıl değerliymiş şahit olalım.
ARŞİV MAKALE